Türkiye’nin
11 Mayıs 2011 yılında imzaladığı 24 Kasım 2011'de TBMM'nin müzakeresiz şerhsiz
kabul ettiği ve 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte olan başta İstanbul
Sözleşmesi olmak üzere CEDAW, GRAVİO ve bu gibi sözleşmelerin güdümünde topluma
dayatılan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni ve uygulamalarını insana,
insanlığa ve geleceğimize düşman olmaları nedeniyle reddediyoruz.
Devletin
adil hakemliğinde, kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir
mesele olan kadına yönelik şiddet meselesinden, yeni bir tür “kadın sömürüsü”
icat edilmektedir. Kadını ve kadına yönelik şiddeti sömürerek, şiddeti erkeğe,
çocuğa, aileye hatta tüm topluma yönelten bu istanbul sözleşmesi, “kadınlara
eşitlik” sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik
kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyen; kurgulanmış lezbiyenlik,
gaylik, biseksüellik ve translık gibi eğilimleri Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği veya Toplumsal Cinsiyet Adaleti adı altında meşrulaştıran, bu
eğilimleri yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi dayatan projeleri, TV
programlarını, medya yönlendirmelerini, eğitim faaliyetlerini red ve protesto
ediyoruz!
İstanbul
Sözleşmesi ve uygulamaları; erkek olmayı, aileyi ve çocuk merkezli beraberliği
patolojik, hastalıklı bir hal olarak gören ve “erkeğe karşı ayrımcılığın,
ayrımcılık olarak değerlendirilmeyeceğini” açıkça ilan eden bir sözleşmedir. Bu
minvalde, İstanbul Sözleşmesi’ni; erkeğe zulmederek kadından uzak durmaya,
erkek kadın arasında rekabet ilişkisi yaratarak aile içi huzursuzluğu ve
boşanmaları körüklemeye, toplumları sapkın ve çocuksuz ilişki modellerine
yönlendirip nihai olarak bir nüfus kontrol mekanizması inşa etmeye çalışan
emperyalist bir “Ailesiz Toplum Projesi” olarak görüyoruz.
Bu
nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin; evlilik, aile kurma, çocuk yapma niyeti ile
kadına yaklaşan erkekleri çok ağır cezalara çarptırarak evlilikten uzak durmaya
zorlamasını reddediyor ve kınıyoruz!
Bir
Avrupa ülkesi olan Macaristan’ın Başbakanı Victor Urban bile “İnsanlar ya erkek
ya da dişi olarak doğarlar; toplumsal olarak kurgulanmış cinsiyetten söz etmeyi
uygun bulmuyoruz.” diyerek İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamayı reddedebilmişken;
ucu enseste, pedofiliye, hayvanlarla sekse hatta akla hayale gelmeyen bambaşka
sapkınlıklara kadar varan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının, Türkiye
gibi Müslüman bir toplumda hayata geçirilmeye çalışılmasına hayret ediyor, DUR
denilsin istiyoruz. Peru, Macaristan dur diyor.
Türkiye,
bu anlamda İslam ülkeleri için rol model olarak gösterilmek sureti ile bu
operasyon Türkiye’nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu
tehdit, bu anlamda İslam toplumuna ve mazlum halklara karşı topyekûn bir
saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine
rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır.
Kutsala saldırıdır. Bu Humonoidler ve Siborglar çağına girerken bir dünyayı
büyük ölçüde bir insansızlaştırma operasyonudur. Bu saldırı aynı zamanda global
bir tehdidin adıdır. Bu operasyon Lilith’in kızları üzerinden insan nesline
karşı şeytani bir saldırıdır. Projelerin arkasında uluslarası emperyalist ve
siyonist güçler ve 300'ler Meclisi var.
Victor
Urban’ın başbakanlığındaki Macar Hükümetinin, “Her ülke kendi geleneksel aile
modelini ve her çocuğun bir anne ile bir babaya sahip olma hakkını savunma
hakkına sahiptir.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmesini önemsiyoruz.
Evet, mesele tam da “her çocuğun bir anne ve bir babaya sahip olma hakkını
savunma mücadelesidir”, bunun altını çiziyoruz!
Bulgaristan
Gençlik ve Spor Bakanı Slavço Atanasov da İstanbul Sözleşmesi hakkında “İlke
olarak, kadınları şiddetten korumak taraftarıyız. Bunu tartışmıyoruz. Fakat bu
sözleşme zehirli meyve içeren güzel bir şeker gibi; içinde tehlikeli metinler
var.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmişti. Fakat Bulgar’lar, bunu
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının Bulgaristan’da kurum olarak aileyi
neredeyse bitirme noktasına getirdiği bir anda ancak fark edebildiler.
Bulgaristan’da doğan her 100 çocuktan 58’i artık nikâhsız, babasız, ailesiz bir
ortamda dünyaya geliyor!
Bütün
dünyaya dayatılan bu uluslararası proje ile evlilik dışı çocuk oranı İzlanda ve
Şili’de %72’ye, İskandinav ülkelerinde, Portekiz’de, Fransa’da % 65’lerin
üzerine çıktı. Fransa’da eşcinsel evlilikler, 4,5 senede 50.000 rakamını buldu.
Normal nikâhla evlenenlerin sayısı ile “seviyeli birliktelik sözleşmesi”
yapanların sayısı hemen hemen aynı seviyeye geldi. Evlenenlerin yarısı da
tekrar boşandı.
Türkiye’de
de TÜİK’in verdiği resmî raporlara göre, evlenen her 4 çifte karşılık 1
çift boşanmış ve boşanma oranı sadece son 1 yılda %11 artmış. Yani 50 senede
olabilecek değişim, sadece 2014 yılında başlayan şu birkaç senelik süreçte
gerçekleşmiş. KEFEK Komisyonuna göre 2018'de 47 bin koruyucu tedbir, 357 bin
önleyici tedbir kararı verilmesi; geleceğimiz ve devletimiz için insanlık için
afettir.
Son
15 yılda 10 milyon evlilik, 2 milyon boşanma mevcut. Unutulmamalıdır ki aileyi
korumak, dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır. Üstelik aile
kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin onu yeniden toparlamayı başardığı
görülmemiştir.
İstanbul
Sözleşmesi'ni; “0” (sıfır) yaşındaki kız çocuklarını bile kadın sayan; “din,
namus, gelenek, örf” veya “anne/babalık adına çocukların cinsel yaşamına
müdahale edilemez” deyip, serbest cinselliği teşvik eden; ancak gayet iyi ve
samimi niyetle 18 yaşın altında evlenmeye kalkan erkeği 8-10 yıl tecavüzcüler
koğuşuna, eşini ve çocuklarını cezaevi kapılarına mahkûm eden bir sözleşme
olduğu için reddediyoruz!
İstanbul
Sözleşmesi'ni; arabuluculuğu ve uzlaşmayı yasakladığı için ret ediyoruz.
İstanbul Sözleşmesi'ni; kadının beyanı ile erkeği tecavüzden 18 yıla kadar
cezaevine atan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz.
İstanbul
Sözleşmesi'ni; her türlü kadın kadına, erkek erkeğe, toplu seks ortamlarını
meşrulaştırıp, sadece birkaç gün evli kalan erkekleri bile ömür boyu nafaka
cezası ile cezalandıran bir sözleşme olduğu için reddediyoruz.
Aile
yıkan yasaları; boşanan babalara kendi çocuklarını haczettiren, defalarca kendi
çocuğunu görmek için harç ödettiren, “ebeveyn yabancılaştırmaları” ile
çocukları babalarına düşman ettiren sürece kaynaklık eden tüm aile yıkan
yasaları ve sözleşmeleri reddediyoruz.
İstanbul
Sözleşmesi'ni; her türlü nikâhsız beraberliği, “normal sağlıklı birliktelik”
olarak tanımlayıp anlayışla karşılayan ancak evli erkeği; tehlikeli, kötülüğe
meyilli bir sadist olarak gören 6284 nolu yasa gibi yasaları içinde barındıran,
üstelik bunu hukukun en temel ilkesi olan “suç ispat edilene kadar, masumiyet”
kaidesini iptal ederek yapan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz.
Rusya’nın
bile 1,5 senelik bir uygulamanın sonuçlarını fark ettikten sonra, “Bizim için
aileyi korumak önemlidir. Birkaç psikolojisi bozuk hanımefendiyi tatmin etmek
için aile kurumunu yıkamayız. Henüz çocuk yetiştirmek için aileden daha uygun
bir ortam bulabilmiş değiliz.” diyerek uygulamadan kaldırdığı 6284 nolu; erkeği
kendi evinden, çocukları önünde sokağa atan, toplum önünde aşağılayan ve
aileleri geri dönülmez noktaya götüren yasanın ısrarla uygulamasını protesto
ediyoruz.
Bizim
de çocuklarımızı sağlıklı bir şekilde büyütebileceğimiz, koruyabileceğimiz
aileden başka bir çözümümüz yok! “Görmüyor musunuz?” diyoruz.
Hatırlatırız
ki, beraber ihtiyarlayabileceği bir hayat arkadaşı, yaşlandığında
sığınabileceği çocukları olmayan yapayalnız kadınlar için de bu dünya cennet
olmayacak. “Güçlü kadın” mottosuyla ailesi ile bağı koparılmaya, eşi ile
rakipleştirilip düşmanlaştırılmaya, çocuktan koparılıp bireysel bir yaşama
yönlendirilmeye çalışılan kadın, kapitalist sermaye karşısında yapayalnız ve
çaresizdir.
Süreç
böyle devam ettiği takdirde; toplum, erkek, kadın, çocuk, devlet hepimiz
kaybedeceğiz. Bundan tek kâr eden elbette çok uluslu kapitalist sermaye
olacaktır!
Gelecek
nesillerin hakkı adına, kendi çocuklarımızın ve torunlarımızın hakkı adına,
huzur evlerinde ölüme terk edilmiş ihtiyarların hakkı adına, intihar noktasına
gelmiş depresyon hapları müptelası yalnızların hakkı adına, sokaklara terk
edilmiş çocukların hakkı adına, geleceğimiz adına, insanlık adına; çocukları,
babaları, anneleri ve aileyi savunabilmeliyiz.
Aileye
savaş açmış, toplumu ve aileyi terörize eden İstanbul Sözleşmesi’nin, Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin ve bağlı uygulamalarının Avrupa ülkeleri gibi
geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmesini istiyoruz. #ÖnceÂİLE
#ÖnceAileyiKoru diyoruz.
İNSANA AİLEYE ŞİDDETİ VE CİNAYETLERİ ENGELLEMEK İÇİN AİLE YIKAN
YASALAR KALKSIN!
Namuslular da namussuzlar
kadar cesur olursa; ailelerimiz, ülkemiz geleceğimiz ve insanlık kurtulur.
24 Temmuz haftasını fitnenin adı: CEDAW ETKİNLİKLERİ
1/7 Ağustos İstanbul Sözleşmesi İfsadıyla Mücadele Günü/ Haftası İlan ediyoruz.
24
Kasım İstanbul Sözleşmesi’nin TBMM'de müzakeresiz şerhsiz oybirliği ile
çıkaranlara #önceaile çağrısı
8/15
Mart Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Fitnesiyle Mücadele Günü/Haftası ve
2020
Yılını AİLE Yılı ilan ediyoruz.
Kamuoyuna duyurulur.
TÜRKİYE ÂİLE MECLİSİ