[Bir
dostum, “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler
berber iken” diye başlayan öğüt dolu masallar tadında, hayallerimizi süsleyen
bir menakıb göndermiş. “Tam zamanına denk geldi” size “bir manzara tasviri
yapmak yerine” o menkıbeyi hatırlatmak istedim.
Buyurun,
bir varmış, bir yokmuş: “Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.)
Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu nedenle de caminin civarındaki
arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını
camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını
satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş
arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar
ve bedelini adama gönderir.
Arsasını
kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır. Bana
zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife
Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler,
der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra
Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde
dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer’in
yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı
dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar:
‘Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.’ Kısa ve özlü bir cümle.
Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle
konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve
debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam’dakiler şu
mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle
konuşur. Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç
alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar
gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna
çıkar ve deri parçasını uzatır. ‘Medine’deki halifenin size mesajıdır’, der.
Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden
kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri
verilmiştir.
Yahudi
vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç
tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden
sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der. Şam valisi Hz. Sad, bak
der, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar
ürperdiğimi anlarsın:
İslam’dan
önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik.
Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri
seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir
çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir
şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı
anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da; gidip krala durumunuzu
anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. Biz de sabahleyin
kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim krala tercüme
etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın
verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.
Biz
tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı
sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin
beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım, teklifinde bulundu. Biz de
gittik. Huzura çıktık. Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan
kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik,
Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi. Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona
sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2’şer kese altın verdi, akşama
kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin, dedi.
Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın,
talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.
Akşamleyin
200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor
dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük
oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el
koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi
Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben
sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı
kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz.
Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının
çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk
toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki,
bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya
gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam
etmiştir. Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.
Hz.
Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın
oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük. İşte Hz. Ömer senin
eline verdiği deri parçasının üzerine ‘Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az
adil değilim’ sözüyle bana bunu hatırlatıyor. ‘Halkına zulmedersen seni
darağacına çekerim’ diyor. ‘Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz
oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi’. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?
Bu
hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de
İslam’a girdi.” Dostum, mesajına bir de şu notu eklemiş: “Fazla söze gerek var
mı sizce? Bence hayır. Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken,
kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükâfat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi
kılı kırk yarabiliyor muyuz? Sözüm elbette sadece yetkililere değil, herkese
ama başta kendi nefsim olmak üzere herkese”. Medine’deki halifenin mektubu
bugün İslam coğrafyasında muhatabını aramaya devam ediyor.]
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/bizim-guzel-hayallerimiz-vardi-26987.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder