1 Mart 2022 Salı

Tüm 28 Şubat mağdurlarının taleplerine kulak vermek ve bu talebin gereğini yerine getirmek başta yargı, iktidar ve TBMM olmak üzere herkesin üzerine düşen önemli bir görevdir.





28 Şubat 1997.. Post modern darbe, bundan tam 27 yıl önce yapıldı. O utanç günleri unutulmadı.


Bugün; tam 27 yıl önce milletin inancına, değerlerine, hürriyetine ve gelişimine pranga vurmak için, milletin tanklarının namlusunu millete çevirenlerin, dipçik zoruyla ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyen zihniyetin yıl dönümüdür.

 

“Postmodern Darbesi” olarak adlandırılan 28 Şubat; milletimizin inancına, iradesine, değerlerine, insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüklere yapılan fiili bir darbedir.

 

28 Şubat’ı hatırlamak sadece tarihi bir hikâyeyi anlatmak değildir. #28Şubat’ı hatırlamak sadece geçmişte yaşananlar üzerinden siyasal kamplaşmaları gündeme getirmek de değildir.

 

28 Şubat; Anayasa’nın, hukukun, kanunların, milli iradenin ve demokrasinin çiğnendiği bir kara gündür, haksız ve hukuksuz karanlık bir sürecin başlangıcıdır.

 

Öyle ki bu dönemde, çorbacılar dahi fişlenmiş, ikna odalarıyla başörtülü öğrencilerimize psikolojik baskılar yapılmış, üniversite kapılarında polis zoruyla başları açtırılmaya çalışılmıştı. Zamanın büyük medya kuruluşlarının destekleriyle kamuoyunda irtica geliyor algısı oluşturularak büyük bir infial meydana getirilmiş, bankalar hortumlanmış, devletin ekonomisi çökertilmiş ve milletimizin sosyal ve manevi hayatına doğrudan müdahale yapılmıştır.

 

Her darbe döneminde olduğu gibi bu dönemde de birçok vatandaşımız inançları nedeniyle haksız uygulamalara maruz bırakılarak din ve vicdan hürriyetleri ihlal edilmiştir. En küçük sermaye sahipleri dahi kategorize edilerek üretim ve mülkiyet hakkı sınırlanmıştır. Yapılan fişlemeler ile özel hayatın gizliliği yok edilmiştir.

 

28 Şubat Postmodern Darbesi, sadece dönemin Refahyol Hükümeti’ne karşı yapılmadı. Aynı zamanda inançlı ve geleneklerine bağlı iş dünyasına karşı da yapıldı. “Yeşil Sermaye” isimleri altında her türlü engelleme, karalama ve iftiralara maruz bırakılmıştır.

 

28 Şubat’ın insanların hayatlarında ve ruhlarında açtığı derin yaraların pek çoğu artık kanamasa da izleri çok ama çok derin, hâlâ sızlıyor. Hatta bazıları tam olarak iyileşmedi, iyileşemedi, ne yazık ki bir türlü iyileştirilememiştir.

 

Malumunuz olduğu üzere Özel Akça Hastanesi ve Doğumevi’nin, 29/07/1993 gün ve 5695 sayılı ruhsatnameye dayalı olarak başladığı hizmet sunumu, “Postmodern bir darbe” olarak muhafazakar kesime yönelik hak ihlallerinin yapıldığı ve inançlara engel olunma gayretinin son çırpınışlarının sahnelendiği “28 Şubat Döneminde” yaşanan siyasal gelişmelerin oluşturduğu malûm husumetlerin belli çevreler tarafından zamanın kamu yöneticilerine, kasıtlı ve yanlı biçimde kullandırılması sonucunda kamu imkanları seferber edilerek, hukuka aykırı zorlamalar neticesinde 19/12/2000 tarihinde Özel Hastane Açılış Ruhsatı’nın iptal edilmesi ile Türkiye'nin tüm personeli bayan kadın hastalıkları ve doğum ünitelerini ilk açan, çok düşük karşılıklarla hasta bakarak hizmet sunan, her gece sekiz branşta uzman doktor istihdam eden, büyük emeklerle geliştirilen ve başörtülü sağlık çalışanlarının istihdam eden ilk özel hastanesi; bu haksız, kadir kıymet bilmez yaklaşımla kapatılarak zulümler edilmiş, büyük haksızlıklar yapılmıştır.

 

28 Şubat Postmodern Darbesi döneminde İstanbul Valiliği görevini yürüten Erol ÇAKIR’a hitaben yazılan, Fatih Kaymakamlığı'nın 19/03/2001 tarih ve 215 sayılı 'GİZLİ' ibareli cevabi yazısı incelendiğinde Özel Akça Hastanesi ve Doğumevi’nin faaliyetine hukuka aykırı bir şekilde son verilmek istenilmiş olduğu görülmektedir.

 

Başbakan Sayın Bülent Ecevit başkanlığında 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan 57. Hükümet döneminde, Özel Hastane Açılış Ruhsatı’nın iptal edilmesinin yanı sıra eş zamanlı olarak da kiracı olarak kullanımımızda olan Vakıflar idaresine ait taşınmazın kira sözleşmesinin yenilenmemesi ve tahliye edilmemiz için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Yüksel YALOVA tarafından İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne gerekli talimatın verildiği malumatının, DSP İstanbul Milletvekili Ahmet GÜZEL’e bildirildiği Devlet Bakanı imzalı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 02/01/2001 tarih ve 6 sayılı yazısında hukuka aykırılık açıkça görülmektedir.

 

25. yılına giren 28 Şubat darbesinde hesaplaşılmayan kişiler, giderilmeyen mağduriyetler ve kâmilen huzur bulmamış bir toplumsal vicdan olduğunu da söylemek zorundayız. 28 Şubat defterini tamamen kapatacak olan ise sorulmamış hesapların sorulması, giderilmemiş mağduriyetlerin giderilmesidir.

 

28 Şubat Postmodern Darbesinin neden olduğu insan hakları ihlalleri ve halen devam eden mağduriyetlerin bir an önce giderilmesinin de bir insan hakkı talebi olduğuna inanıyorum.

 

Bu kapsamda,  28 Şubat darbesini gerçekleştiren ve katkı veren asker ve sivil bürokratlardan hesap sorulmalı. Bu sürece doğrudan ve dolaylı destek veren medya ve sözde sivil toplum kuruluşları millet huzurunda hesap vermeli. Yerli işbirlikçilerinin tamamından millet adına, hukuk önünde hesap sorulmalıdır.

 

Üstelik bu darbe döneminde yaşatılan zulüm, yalnızca belirli bir kesimin eliyle yapılmamış; askerin başı çektiği süreç, siyaset, medya, iş dünyası, üniversite ve meslek örgütleri tarafından da profesyonel bir organizasyonla yürütülmüştür.

 

Darbenin sivil ayağının yargılanmaması en büyük eksiklikdir. Bu kişiler, maalesef ki bugün aramızda “itibarlı kişiler”miş gibi yaşamaya devam ediyorlar. Eksik kalan adaletin tesisi ve kamu vicdanının kâmilen rahatlatılması için sivil ayağı yargıdan medyaya, bürokrasiden siyasete, ekonomiden STK ayağına kadar bütün yönleriyle yargıya taşınmalı, süreçte yer alan herkesten hesap sorulmalıdır.

 

Diğer bir mağduriyet kitlesini de brifingli yargının verdiği keyfi kararlarla mahkûm edilen insanlar oluşturmaktadır. Bu nedenle devam eden mağduriyetlerin giderilmesi ve tazmini için de mutlaka yeni bir çalışma başlatılmalıdır. Zira adaletin gecikmeye tahammülü yoktur.

 

Hukuk devletinde benzeri hukuksuzluk ve hak ihlallerinin giderildiği yer normalde yargı mercileri olmaktadır. Ancak bu süreç yargıyı da yozlaştırarak adeta ihlalleri onayan noter konumuna getirmiştir. Brifing ve talimatlarla harekete geçirilen yargı erki silah olarak kullanılmış; adalet dağıtması gereken hâkimler ve mahkemeler hukuk dışı kararlara imza atmışlardır.

 

Bu dönemde verilen yargı kararlarının neredeyse tamamı sübjektif ve ideolojik temelli olmuştur. Gerçekten de bu dönemde yargıçlara Genelkurmayda brifingler verilmiştir. Tüm bu gelişmeler Yargının açıkça nasıl baskı altına alındığını, bu şartlar altında gerçekleştirilen yargılamanın da adil ve tarafsız olamayacağını göstermektedir. Gerçekten de süreç mağdurlarının  bu dönemde açtığı davaların istisnalar dışında tamamına yakını reddedilmiştir.

 

28 Şubat Postmodern Darbesi’nin mahkeme tarafından mahkûm edilmesine, bu süreçte görülen yargılamanın tarafsız olmadığı açık delillerle ortaya konulmasına rağmen bu sürecin mağdurlarından büyük bir bölümünün hala mağduriyetleri giderilmiş değildir.

 

Bu nedenle 28 Şubat sürecinde maddi ve manevi kayba uğrayan bütün kesimlerin mağduriyetleri bir an önce giderilmelidir. Bunun için gerekirse yasal düzenlemeler yapılarak en azından baskı altında taraflı yargı tarafından yargılananlar için yeniden yargılama yolu açılmalıdır. Sosyal hukuk devletinin gereği de budur. Zira her sene 28 Şubat'ın yıldönümünde hamasi nutuklar atarak darbecileri lanetlemenin mağdurlar için hiçbir yararı bulunmamaktadır.

 

Kısacası hakları ihlal edilen tüm 28 Şubat mağdurlarının taleplerine kulak vermek ve bu talebin gereğini yerine getirmek başta yargı, iktidar ve TBMM olmak üzere herkesin üzerine düşen önemli bir görevdir.

 

Bu düşüncelerle milletimizin ve ülkemizin gelişmesini ve kalkınmasını geciktiren, her alanda mağduriyetler ve travmalar oluşturan 28 Şubat Postmodern Darbesi’ni, 27. yıl dönümünde bir kez daha esefle kınıyor ve Türk Demokrasi tarihine kara leke vuranları lanetliyorum.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder