23 Ağustos 2022 Salı

Bu Yazı Değerli Hocam Prof. Dr. Özcan Köknel’e İthaf Olunmuştur.



BİZ NİYE BÖYLEYİZ ?

Üyesi olduğum uzmanlık derneği emekli psikiyatri profesörü hocamıza çalışmaları ve mesleğe katkıları nedeniyle onur plaketi verme amacıyla davet düzenlemişti. Hocamız ilerlemiş yaşına karşın hayli dinç ve sağlıklı görünüyordu. Konuşmalar ve plaket töreni ardından yemek faslına geçildi.

Hazırlanan büyük masada hocamızın teşekkür konuşmasını dinledik. Sonra üniversite ile ilgili mesleki bir iki konu tartışıldı. Ortamın samimiyetinden de cesaret alarak bir sessizlik anını fırsat bilip sorumu sordum;

- Hocam, bu bizim millet niye böyle? Niye kitaplarda yazanlardan farklıyız? Niye hep bir şeyler eksikmiş hissine kapılıyoruz. Biz niye böyleyiz?

Yüzüme bakıp gülümsedi. Masadakiler de bakışlarını hocamıza yöneltip sessizce verilecek yanıtı bekledi.

- Ne sormak istediğini sanırım anladım. Kaçamak yanıt yerine doğrudan tatminkâr yanıt istiyorsun. Peki öyleyse.

Daha sonra, insanların toplum içinde üstlendikleri sosyal roller olduğunu, sağlıklı ruh halinden söz edebilmek için kişinin toplumda üstlendiği bu rolleri tam olarak yerine getirmesinin şart olduğunu, bu rollerin (hekim, avukat, öğretmen, anne, baba vb.) hakkını vererek oynanmaması halinde sağlıklı ruh yapısından söz edilemeyeceğini anlattı. Tam olarak yerine getirilemeyen sosyal rollerin ruh sağlığını olumsuz etkilediğini vurguladı. Sonra bana bakarak;

- Bu sosyal rollerin tam olarak uygulanabilmesi için üç unsurun bir arada olması gerekiyor.

Birincisi oynadığınız sosyal rolün gerektirdiği bilgi birikimine sahip olmak, ikincisi o rolün gerektirdiği sorumlukların idrakinde olmak ve üçüncüsü de oynanan rolün gerektirdiği ahlaki olgunluk ve donanımda bulunmak.

Masadakiler sessizce dinliyor, merakla sözün geleceği yeri bekliyordu.

- Bizim insanlarımız sosyal rollerini oynarken genellikle bu üç öğenin bir ya da ikisi eksik oluyor.

Hepimiz görüyoruz. Bakıyorsunuz alanında bilgili donanımlı iyi bir hekim, öğretim üyesi ama kazanç elde etmek uğruna sorumluluklarını bırakıp üniversitedeki görevini aksatabiliyor. Veya bilgili ve donanımlı bir hekim olmasına, ahlaklı davranmasına karşın hastaları rahatsız etmesinler diye akşamları telefonunu kapatacak kadar sorumluluk kaçkını olabiliyoruz. Her meslekte her durumda yaşıyoruz bunları. İyi aile babası veya annesi olarak tanınan birinin donanımlı, bilgili ve ahlaklı olmasına karşın sorumluklarından kaçabildiği veya ahlaksızlıkları ile anıldığını magazin basınından hep okuyoruz.

Bu üç ögenin bir araya gelmemesi toplumun genelinde gözlenen ve “biz neden böyleyiz?” diye sorma ihtiyacı duyduğun sağlıklı olmayan ruh halinin yaygınlığını gösteriyor bizlere, delikanlı.

- Peki, bu hale nasıl geldik?

Hocamız bardağından bir yudum su aldı, gülümseyerek masadakilere baktı ve sürdürdü sözlerini;

- Halkın kendini yönetmesi demek olan demokrasi geleneği yaşadığımız topraklarda pek yoktu veya zayıftı. Böylesi bir toplumun birden özgürlük ve demokrasi ile karşılaşması demokrasinin özünde olan hoşgörü kavramının yanlış algılanması sonucunu doğurdu.

İnsanlar birbirilerine tahammül gösterip kendinden farklı olana hoşgörü göstereceğine kendilerindeki eksik veya yanlışların hoş görülmesini bekler hale geldi.

Demokrasi ve özgürlük bireyin kendi eksik ve yaramaz hatalarının hoş görülmesi biçiminde yanlış algılandı ve algılanmaya devam ediyor.

Bilmem hangi belediye başkanı için “Çaldı çırptı ama iyi icraatlar da yaptı” denmesini ve bunun toplumda kabul görmesini başka nasıl açıklarız?

Sosyal rollerini hakkıyla yerine getirmeyen, üstelik bunun farkında olup hoş görülmeyi bekleyen insanlar olduk.

Bence biz bunun için böyleyiz.

Masadaki diğer öğretim üyelerinden biri hocamıza dönerek;

- Hocam belirttiğiniz sosyal rolleri hakkıyla oynamayı başaran, sözünü ettiğiniz üç öğeyi bir araya getiren insanlar hiç mi yok, aramızda?

- Olmaz mı? Nevrotik psikiyatri hastalarının büyük kısmını onlar teşkil ediyor. Biz psikiyatrlar ekmeğimizi onlardan kazanıyoruz. İşlerini hakkıyla yerine getirdikleri için acı çekiyorlar biz de onların böyle bir topluma uyum göstermemelerini normal kabul edeceğimize tedavi etmekle uğraşıyor, akıntıya kürek çekiyoruz.

Hocamızın yanında oturan hanım “Peki bunu düzeltmenin bir çaresi yok mu?” diye sorunca hocamız ona dönerek;

- Bu konuda karamsarım. Büyük emek, zaman ve sabır gerekiyor.

Başarıya indeksli tüketim toplumu olduk. Kimsenin buna ne zamanı ne de tahammülü var. 

Herkese genç, güzel, yakışıklı ve başarılı olmaları, tüketerek yaşamaları öğretiliyor. Bunları yapabilenlerin sağlıklı ve mutlu yapamayanların ise mutsuz, huzursuz olacağı mesajı veriliyor. Dahası biz psikiyatrlar da ne yapacağımızı, neyi tedavi edeceğimizi şaşırdık sanırım.

Azınlıktaki sağlıklıları acı çekmesinler diye çoğunluktakilere uydurmaya uğraşıyoruz diye kaygılanıyorum.

Masada uzun süren bir süre sessizlik oldu. Hocamız dernek başkanına plaket için teşekkür etti. Sonra göz göze geldiğimizde bana dönerek “Soruna yanıt oldu mu, bilemem delikanlı ama benim de dertleşmem gerekiyormuş anlaşılan” dedi. İzin isteyip ayrıldı.

Davet çıkışı şehrin kalabalık trafiğinde ilerlerken garip bir suçluluk duygusu içindeydim. Rolünü düzgün oynamaya çalışan tanıdığım az sayıda insan için önyargılarım ve kendi sosyal rollerimdeki eksiklerim geliyordu aklıma. Dahası bu eksiklerin hoş görülmesi için kendimi ve çevremdekileri ikna etme çabalarım daha da çok rahatsız etmeye başlamıştı.

Şu lanet trafik de bir türlü açılmak bilmiyordu.

 

Not: Bu yazı değerli hocam Prof. Dr. Özcan Köknel’e ithaf olunmuştur.

http://www.harftamircisi.com/biz-niye-boyleyiz.html

https://youtu.be/esUaESneLJ8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder