3 Temmuz 2021 Cumartesi

50 LİRANIZ VAR MI?


50 LİRANIZ VAR MI?

Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız? Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz. Para üzerine fotoğrafı basılan ilk Türk kadını.

 

Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında.

 

İlk Türk kadın roman yazarı, ilk Türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakâr” feminist, eserleri batı dillerine ve Arapçaya çevrilen ilk Türk kadın yazar ve düşünür...

 

Evet, Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz.

 

Ne kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?

 

Fatma Aliye Topuz kimdir, Türk ve İslam edebiyatlarının ilk kadın romancısı olarak tanınan Türk yazar ve çevirmen. 1877 yılında, ilk ve tek romanı Aşk-ı Vatan’ı yayınlayan Zafer Hanım’a bazı edebiyat çevrelerince bu ünvan atfedilse de, kendisi sadece tek bir roman kaleme aldığı için ilk kadın romancı olarak anılmamış ve bu ünvan Fatma Aliye Topuz’a kalmıştır.

 

Fatma Aliye Topuz, 9 Ekim 1862 tarihinde Ahmed Cevdet Paşa ve Adviye Hanım çiftinin çocuğu olarak, İstanbul’da dünyaya geldi. Ailesinden özel bir eğitim almamış olan ve herhangi bir okulda okumamış olan Topuz, abisi Ali Sedat Bey’in evde aldığı özel dersleri dinleyerek kendisini geliştirdi. Fransızca’ya tutku derecesinde bağlı olan Topuz, daha sonra bu dil üzerine ders alarak Fransızca’sını geliştirme imkanı buldu.

 

Henüz 17 yaşındayken, 1977–1978 Osmanlı Rus Harbi’nde savaşmış olan ünlü kumandan Gazi Osman Paşa’nın yeğeni olan Kolağası Faik Bey ile evlenen Topuz, bu evlilikten dört kız çocuğuna sahip oldu. Evliliğinin ilk yıllarında, dönemin yaygın anlayışından dolayı ancak kocasından gizli olarak kitap okuyabilen ve tercüme faaliyetlerinde bulunabilen Topuz, daha sonraki yıllarda, kocasının da iznini alarak tercüme faaliyetlerine başladı.

 

İlk olarak 1889 yılında, ünlü Fransız yazar Georges Ohnet’ın Volonte adlı eserini Meram adı ile çeviren Topuz, bu eserin çevirmen kısmına Bir Hanım takma adı ile imza attı. Tercümesi çok beğenilen ve Ahmet Mithat Efendi tarafından övgüyle bahsedilen Topuz, 1891 yılında, Ahmet Mithat Efendi ile beraber Hayal ve Hakkikat adlı romana imza attı. Kadın karakterin konuşmalarının tamamı Fatma Topuz tarafından yazılmış olsa da, roman Mithat Efendi’nin imzası ile yayınlandı.

 

Fatma Aliye Topuz’un tamamen kendisinin yazdığı ilk roman, 1892 yılında yayınlanan Muhadarat’tır. Bu romanın ardından, Udi, Ref’et, Enin ve Levayih-i Hayat adlı dört roman daha yayınlayan Topuz, romanlarında bir kadının gözünden aşk, sevgi, evlilik gibi konuları yazan ilk yazarlardan birisi oldu.

 

1893 yılında, Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan Bir Osmanlı Kadın Yazarının Doğuşu adlı eser, yazarın ününün büyük ölçüde artmasına neden oldu. 1914 yılında kaleme aldığı ve Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı eleştiren eseri Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, yazarın kaleme aldığı son yapıt oldu.

 

Eserleri henüz yaşadığı dönemde Fransızca ve Arapça’ya çevrilen Topuz, ayrıca Fransız yazar Emile Julliard’ın Doğu ve Batı Kadınları adlı kitabına yazdığı ve Fransız gazetelerinde yayınlanan eleştiri yazısı sayesinde, Fransa’da ünlü oldu.

 

Döneminin hemen hemen bütün İslamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir.

 

Nimet okuldaki hocaların Hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikâyetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.

 

Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım, İsmet bir katolik rahibesi olmuştur.

 

Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.

 

 “Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der.

 

Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.

Nihayet muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider...

 

50 lira hala elinizde mi?

 

Onunla varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama başka şeyler de olabilir.

 

Bir Elifba, Kuranı kerim ya da Türkçe açıklaması, Namaz Hocası veya bir İlmihal Kitabı mesela.

 

Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini bizzat kendim içine girerek gördüm. Öyle güzel teşkilatlanmışlar ki bana FETÖ yü hatırlattı.  Ülkemizin temel sorunlarından biri misyonerlik ama hiç kimsenin umurunda değil.

 

https://www.7sabah.com.tr/haber/44697/50-liraniz-var-mi/#.YN-KS2SyR_c.twitter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder