50 LİRANIZ VAR MI?
Varsa lütfen çıkarıp arka yüzüne bakar mısınız? Orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz. Para üzerine fotoğrafı basılan ilk Türk kadını.
Kendisi ilklere pek
yabancı değil aslında.
İlk
Türk kadın roman yazarı, ilk Türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakâr” feminist,
eserleri batı dillerine ve Arapçaya çevrilen ilk Türk kadın yazar ve düşünür...
Evet,
Ahmet Cevdet Paşa’nın muhterem kerimesi Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz.
Ne
kadar parlak bir kariyer ve ışıltılı bir hayat değil mi?
Fatma
Aliye Topuz kimdir, Türk ve İslam edebiyatlarının ilk kadın romancısı olarak
tanınan Türk yazar ve çevirmen. 1877 yılında, ilk ve tek romanı Aşk-ı Vatan’ı
yayınlayan Zafer Hanım’a bazı edebiyat çevrelerince bu ünvan atfedilse de,
kendisi sadece tek bir roman kaleme aldığı için ilk kadın romancı olarak
anılmamış ve bu ünvan Fatma Aliye Topuz’a kalmıştır.
Fatma
Aliye Topuz, 9 Ekim 1862 tarihinde Ahmed Cevdet Paşa ve Adviye Hanım çiftinin
çocuğu olarak, İstanbul’da dünyaya geldi. Ailesinden özel bir eğitim almamış
olan ve herhangi bir okulda okumamış olan Topuz, abisi Ali Sedat Bey’in evde
aldığı özel dersleri dinleyerek kendisini geliştirdi. Fransızca’ya tutku
derecesinde bağlı olan Topuz, daha sonra bu dil üzerine ders alarak
Fransızca’sını geliştirme imkanı buldu.
Henüz
17 yaşındayken, 1977–1978 Osmanlı Rus Harbi’nde savaşmış olan ünlü kumandan
Gazi Osman Paşa’nın yeğeni olan Kolağası Faik Bey ile evlenen Topuz, bu
evlilikten dört kız çocuğuna sahip oldu. Evliliğinin ilk yıllarında, dönemin
yaygın anlayışından dolayı ancak kocasından gizli olarak kitap okuyabilen ve
tercüme faaliyetlerinde bulunabilen Topuz, daha sonraki yıllarda, kocasının da
iznini alarak tercüme faaliyetlerine başladı.
İlk
olarak 1889 yılında, ünlü Fransız yazar Georges Ohnet’ın Volonte adlı eserini
Meram adı ile çeviren Topuz, bu eserin çevirmen kısmına Bir Hanım takma adı ile
imza attı. Tercümesi çok beğenilen ve Ahmet Mithat Efendi tarafından övgüyle
bahsedilen Topuz, 1891 yılında, Ahmet Mithat Efendi ile beraber Hayal ve
Hakkikat adlı romana imza attı. Kadın karakterin konuşmalarının tamamı Fatma
Topuz tarafından yazılmış olsa da, roman Mithat Efendi’nin imzası ile
yayınlandı.
Fatma
Aliye Topuz’un tamamen kendisinin yazdığı ilk roman, 1892 yılında yayınlanan
Muhadarat’tır. Bu romanın ardından, Udi, Ref’et, Enin ve Levayih-i Hayat adlı
dört roman daha yayınlayan Topuz, romanlarında bir kadının gözünden aşk, sevgi,
evlilik gibi konuları yazan ilk yazarlardan birisi oldu.
1893
yılında, Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan Bir Osmanlı Kadın
Yazarının Doğuşu adlı eser, yazarın ününün büyük ölçüde artmasına neden oldu.
1914 yılında kaleme aldığı ve Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı eleştiren eseri
Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, yazarın kaleme aldığı son yapıt oldu.
Eserleri
henüz yaşadığı dönemde Fransızca ve Arapça’ya çevrilen Topuz, ayrıca Fransız
yazar Emile Julliard’ın Doğu ve Batı Kadınları adlı kitabına yazdığı ve Fransız
gazetelerinde yayınlanan eleştiri yazısı sayesinde, Fransa’da ünlü oldu.
Döneminin
hemen hemen bütün İslamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen
Fatma Aliye hanım dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan
Fransız okulu Dame de Sion’a kayıt ettirir.
Nimet
okuldaki hocaların Hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan
ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikâyetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar
eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet
tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla
bildirir. Ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve
nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım, İsmet
bir katolik rahibesi olmuştur.
Plevne kahramanı Gazi
Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet
Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.
“Ölmeden
önce ölmek bu olsa gerek”der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir
ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi
kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta
gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel
olur, “bırakın öldü bilsinler” der.
Babasından
kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile.
Nihayet
muzdarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu
dünyadan göçüp gider...
50
lira hala elinizde mi?
Onunla
varsa kızınız veya oğlunuza bir hediye alın. Çikolata filan da olur tabi, ama
başka şeyler de olabilir.
Bir
Elifba, Kuranı kerim ya da Türkçe açıklaması, Namaz Hocası veya bir İlmihal
Kitabı mesela.
Türkiye'deki
misyonerlik faaliyetlerini bizzat kendim içine girerek gördüm. Öyle güzel
teşkilatlanmışlar ki bana FETÖ yü hatırlattı. Ülkemizin temel
sorunlarından biri misyonerlik ama hiç kimsenin umurunda değil.
https://www.7sabah.com.tr/haber/44697/50-liraniz-var-mi/#.YN-KS2SyR_c.twitter
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder