Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Rabbimiz! Bize sabır ve dayanma gücü ver. Ayaklarımızı senin yolunda sabit kıl. Kâfirlere karşı bize yardım eyle.” (Bakara, 2/250.)
Cumanız mübarek olsun.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Rabbimiz! Bize sabır ve dayanma gücü ver. Ayaklarımızı senin yolunda sabit kıl. Kâfirlere karşı bize yardım eyle.” (Bakara, 2/250.)
Cumanız mübarek olsun.
28 Şubat 1997.. Post modern darbe, bundan tam 27 yıl önce yapıldı. O utanç günleri unutulmadı.
Bugün milletin inancına, değerlerine, hürriyetine ve gelişimine pranga vurmak için, milletin tanklarının namlusunu millete çevirenlerin, dipçik zoruyla ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyen zihniyetin yıl dönümüdür.
“Postmodern Darbesi” olarak adlandırılan 28 Şubat; milletimizin inancına, iradesine, değerlerine, insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüklere yapılan fiili bir darbedir.
28 Şubat’ı hatırlamak sadece tarihi bir hikâyeyi anlatmak değildir. #28Şubat’ı hatırlamak sadece geçmişte yaşananlar üzerinden siyasal kamplaşmaları gündeme getirmek de değildir.
28 Şubat; Anayasa’nın, hukukun, kanunların, milli iradenin ve demokrasinin çiğnendiği bir kara gündür, haksız ve hukuksuz karanlık bir sürecin başlangıcıdır.
Öyle ki bu dönemde, çorbacılar dahi fişlenmiş, ikna odalarıyla başörtülü öğrencilerimize psikolojik baskılar yapılmış, üniversite kapılarında polis zoruyla başları açtırılmaya çalışılmıştı. Zamanın büyük medya kuruluşlarının destekleriyle kamuoyunda irtica geliyor algısı oluşturularak büyük bir infial meydana getirilmiş, bankalar hortumlanmış, devletin ekonomisi çökertilmiş ve milletimizin sosyal ve manevi hayatına doğrudan müdahale yapılmıştır.
Her darbe döneminde olduğu gibi bu dönemde de birçok vatandaşımız inançları nedeniyle haksız uygulamalara maruz bırakılarak din ve vicdan hürriyetleri ihlal edilmiştir. En küçük sermaye sahipleri dahi kategorize edilerek üretim ve mülkiyet hakkı sınırlanmıştır. Yapılan fişlemeler ile özel hayatın gizliliği yok edilmiştir.
28 Şubat Postmodern Darbesi, sadece dönemin Refahyol Hükümeti’ne karşı yapılmadı. Aynı zamanda inançlı ve geleneklerine bağlı iş dünyasına karşı da yapıldı. “Yeşil Sermaye” isimleri altında her türlü engelleme, karalama ve iftiralara maruz bırakılmıştır.
28 Şubat’ın insanların hayatlarında ve ruhlarında açtığı derin yaraların pek çoğu artık kanamasa da izleri çok ama çok derin, hâlâ sızlıyor. Hatta bazıları tam olarak iyileşmedi, iyileşemedi, ne yazık ki bir türlü iyileştirilememiştir.
Malumunuz olduğu üzere Özel Akça Hastanesi ve Doğumevi’nin, 29/07/1993 gün ve 5695 sayılı ruhsatnameye dayalı olarak başladığı hizmet sunumu, “Postmodern bir darbe” olarak muhafazakar kesime yönelik hak ihlallerinin yapıldığı ve inançlara engel olunma gayretinin son çırpınışlarının sahnelendiği “28 Şubat Döneminde” yaşanan siyasal gelişmelerin oluşturduğu malûm husumetlerin belli çevreler tarafından zamanın kamu yöneticilerine, kasıtlı ve yanlı biçimde kullandırılması sonucunda kamu imkanları seferber edilerek, hukuka aykırı zorlamalar neticesinde 19/12/2000 tarihinde Özel Hastane Açılış Ruhsatı’nın iptal edilmesi ile Türkiye'nin tüm personeli bayan kadın hastalıkları ve doğum ünitelerini ilk açan, çok düşük karşılıklarla hasta bakarak hizmet sunan, her gece sekiz branşta uzman doktor istihdam eden, büyük emeklerle geliştirilen ve başörtülü sağlık çalışanlarının istihdam eden ilk özel hastanesi; bu haksız, kadir kıymet bilmez yaklaşımla kapatılarak zulümler edilmiş, büyük haksızlıklar yapılmıştır.
28 Şubat Postmodern Darbesi döneminde İstanbul Valiliği görevini yürüten Erol ÇAKIR’a hitaben yazılan, Fatih Kaymakamlığı'nın 19/03/2001 tarih ve 215 sayılı 'GİZLİ' ibareli cevabi yazısı incelendiğinde Özel Akça Hastanesi ve Doğumevi’nin faaliyetine hukuka aykırı bir şekilde son verilmek istenilmiş olduğu görülmektedir.
Başbakan Sayın Bülent Ecevit başkanlığında 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan
57. Hükümet döneminde, Özel Hastane Açılış Ruhsatı’nın iptal edilmesinin yanı
sıra eş zamanlı olarak da kiracı olarak kullanımımızda olan Vakıflar idaresine
ait taşınmazın kira sözleşmesinin yenilenmemesi ve tahliye edilmemiz için
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Yüksel
YALOVA tarafından İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne gerekli talimatın
verildiği malumatının, DSP İstanbul Milletvekili Ahmet GÜZEL’e bildirildiği
Devlet Bakanı imzalı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 02/01/2001 tarih ve 6 sayılı
yazısında hukuka aykırılık açıkça görülmektedir.
27. yılına giren 28 Şubat darbesinde hesaplaşılmayan kişiler, giderilmeyen mağduriyetler ve kâmilen huzur bulmamış bir toplumsal vicdan olduğunu da söylemek zorundayız. 28 Şubat defterini tamamen kapatacak olan ise sorulmamış hesapların sorulması, giderilmemiş mağduriyetlerin giderilmesidir.
28 Şubat Postmodern Darbesinin neden olduğu insan hakları ihlalleri ve halen devam eden mağduriyetlerin bir an önce giderilmesinin de bir insan hakkı talebi olduğuna inanıyorum.
Bu kapsamda, 28 Şubat darbesini gerçekleştiren ve katkı veren asker ve sivil bürokratlardan hesap sorulmalı. Bu sürece doğrudan ve dolaylı destek veren medya ve sözde sivil toplum kuruluşları millet huzurunda hesap vermeli. Yerli işbirlikçilerinin tamamından millet adına, hukuk önünde hesap sorulmalıdır.
Üstelik bu darbe döneminde yaşatılan zulüm, yalnızca belirli bir kesimin eliyle yapılmamış; askerin başı çektiği süreç, siyaset, medya, iş dünyası, üniversite ve meslek örgütleri tarafından da profesyonel bir organizasyonla yürütülmüştür.
Darbenin sivil ayağının yargılanmaması en büyük eksikliktir. Bu kişiler, maalesef ki bugün aramızda “itibarlı kişiler”miş gibi yaşamaya devam ediyorlar. Eksik kalan adaletin tesisi ve kamu vicdanının kâmilen rahatlatılması için sivil ayağı yargıdan medyaya, bürokrasiden siyasete, ekonomiden STK ayağına kadar bütün yönleriyle yargıya taşınmalı, süreçte yer alan herkesten hesap sorulmalıdır.
Diğer bir mağduriyet kitlesini de brifingli yargının verdiği keyfi kararlarla mahkûm edilen insanlar oluşturmaktadır. Bu nedenle devam eden mağduriyetlerin giderilmesi ve tazmini için de mutlaka yeni bir çalışma başlatılmalıdır. Zira adaletin gecikmeye tahammülü yoktur.
Hukuk devletinde benzeri hukuksuzluk ve hak ihlallerinin giderildiği yer normalde yargı mercileri olmaktadır. Ancak bu süreç yargıyı da yozlaştırarak adeta ihlalleri onayan noter konumuna getirmiştir. Brifing ve talimatlarla harekete geçirilen yargı erki silah olarak kullanılmış; adalet dağıtması gereken hâkimler ve mahkemeler hukuk dışı kararlara imza atmışlardır.
Bu dönemde verilen yargı kararlarının neredeyse tamamı sübjektif ve
ideolojik temelli olmuştur. Gerçekten de bu dönemde yargıçlara Genelkurmayda
brifingler verilmiştir. Tüm bu gelişmeler Yargının açıkça nasıl baskı altına
alındığını, bu şartlar altında gerçekleştirilen yargılamanın da adil ve
tarafsız olamayacağını göstermektedir. Gerçekten de süreç mağdurlarının bu
dönemde açtığı davaların istisnalar dışında tamamına yakını reddedilmiştir.
28 Şubat Postmodern Darbesi’nin mahkeme tarafından mahkûm edilmesine, bu süreçte görülen yargılamanın tarafsız olmadığı açık delillerle ortaya konulmasına rağmen bu sürecin mağdurlarından büyük bir bölümünün hala mağduriyetleri giderilmiş değildir.
Bu nedenle 28 Şubat sürecinde maddi ve manevi kayba uğrayan bütün
kesimlerin mağduriyetleri bir an önce giderilmelidir. Bunun için gerekirse
yasal düzenlemeler yapılarak en azından baskı altında taraflı yargı tarafından
yargılananlar için yeniden yargılama yolu açılmalıdır. Sosyal hukuk devletinin
gereği de budur. Zira her sene 28 Şubat'ın yıldönümünde hamasi nutuklar atarak
darbecileri lanetlemenin mağdurlar için hiçbir yararı bulunmamaktadır.
Kısacası hakları ihlal edilen tüm 28 Şubat mağdurlarının taleplerine kulak vermek ve bu talebin gereğini yerine getirmek başta yargı, iktidar ve TBMM olmak üzere herkesin üzerine düşen önemli bir görevdir.
Bu düşüncelerle milletimizin ve ülkemizin gelişmesini ve kalkınmasını geciktiren, her alanda mağduriyetler ve travmalar oluşturan 28 Şubat Postmodern Darbesi’ni, 27. yıl dönümünde bir kez daha esefle kınıyor ve Türk Demokrasi tarihine kara leke vuranları lanetliyorum.
Af, arınma, mağfiret ve kurtuluş vesilesi olan Berat Gecesi’ni tebrik ediyorum. Bu gece vesilesiyle her türlü dert, sıkıntı, musibet ve hastalıklardan berî olmayı diliyorum.
Bugün maalesef savaşların, katliamların, bunalımların, ekonomik, sosyal ve ahlaki krizlerin insanlığı kuşattığı bir dünyada yaşıyoruz. Kötülüklerin adeta kol gezdiği bir döneme tanıklık ediyoruz. Çevresinin mübarek kılındığı bizzat yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ile beyan edilen Mescid-i Aksa’da, peygamberler şehri Kudüs’te, Gazze’de ve tüm Filistin’de aylardır büyük bir zulüm işlenmektedir.
İdrak ettiğimiz bu kutlu gecenin, yaşamakta olduğumuz zor günlerin, -inşâallah- huzurlu yarınların doğum sancıları olması temennisiyle bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de topluca katledilen mağdur ve mazlum Filistinlilerin kan ve gözyaşının dinmesine, başta Filistinliler ve Doğu Türkistanlılar olmak üzere ülkemize, gönül coğrafyamıza, İslâm âlemine, Türk dünyasına ve tüm insanlığa hayırlar getirmesine vesile olmasını Yüce Allah’tan temenni ediyorum.
Dua, ibadet ve itaatle ihya edeceğimiz Berat Gecesi’ni vesile ittihâz ederek son yıllarda bir türlü istikrara kavuşamayan İslâm dünyasında kardeşlik, dayanışma, barış, huzur, adalet ve güven ortamının yeniden tesis edilmesini, İslâm ülkelerinin tekrar ilim ve medeniyet, barış ve esenlik coğrafyasına dönüşmesini, bizi günah yüklerinden ve kötülüklerden arınmış gönüllerle Ramazan ayına kavuşturmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
https://youtu.be/L4fCwNeB_4o?si=Yf-DG7rhZShGqhk3
Mezar yeri tespit çalışmaları kapsamında, Bağlar Mahallesi'nde bulunan 2 tarihi mezarda kazı çalışması başlatıldı. 3 gün süren çalışmalarda mezarlarda bulunan kalıntılar, incelenmek üzere Dicle Üniversitesi'ne götürüldü.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektörü Prof.
Dr. Mehmet Karakoç, mezarla ilgili şu bilgileri verdi:
''Sultan 1. Kılıçarslan’ın, Habur Çayı'nda boğularak şehit olduğu ve Silvan’da defnedildiği biliniyor ama mezar yeri bir türlü tespit edilemiyordu. 2 tarihçi, 1 sanat tarihçisi, 1 arkeolog ve 1 yazma eser uzmanından oluşan komisyonumuz, veriler ışığında Silvan’daki muhtemel yerleri inceledi. Yöre halkıyla hep temas halinde olundu. Güzel haber bu hafta içinde geldi. Silvan merkezindeki Orta Çeşme Parkı'ndaki türbede iki mezarın, Kılıçarslan ve kızı Saide Hanım'a ait olduğu komisyonumuz tarafından belirlendi. Anadolu tarihine ışık tutacak olan bu gelişmenin Diyarbakır ve Silvan için hayırlı neticeler vereceğini temenni ediyor, başta Valimiz Münir Karaloğlu olmak üzere katkı sunan herkese üniversitem adına teşekkür ediyorum."
Sultan 1. Kılıçarslan kimdir?
Kılıçarslan, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın oğlu ve ikinci Anadolu Selçuklu sultanıdır.
1101 Haçlı Seferi'nde üç ayrı Haçlı ordusuna karşı kazandığı başarılarla Haçlı hareketini durdurup, İstanbul’dan Suriye’ye giden yolun hem Bizans hem de Haçlı ordularına kapanmasını sağladı.
Dedesi Kutalmış’tan beri süregelen Büyük Selçuklu tahtını ele geçirme çabasını sürdürerek Musul'u ele geçirdi. Burada Büyük Selçuklu hükümdarı adına okunan hutbeyi kendi adına çevirterek Büyük Selçuklu tahtına adaylığını gösterdi.
Genç yaşta ölümü ile Haçlılar’a karşı yürütülen mücadele ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyasi birliği zaafa uğramış, Anadolu Selçukluları fetret devri içine girdi.
Atıyla Habur Çayı'nı geçmek isterken, 14 Haziran 1107 günü kendisinin ve atının zırhlarının ağırlığı sebebiyle boğularak hayatı kaybetti.
https://youtu.be/xvho5FICdHY
İnsanlık tarihinin şahit olduğu en büyük zulümlerden biri bugün Filistin’de, Gazze’de yaşanıyor. Bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden masum insanlar vahşice katlediliyor. Evler, camiler, okullar ve hatta hastaneler acımasızca bombalanıyor. Bütün dünyanın gözü önünde büyük bir insanlık suçu işleniyor. Binlerce masum insan aynı anda can verirken insaf ve vicdanını kaybetmiş dünya bu soykırımı sadece seyrediyor.
İnanıyoruz ki her karanlık gecenin nurlu bir sabahı vardır. Müslümanların bugün yaşadığı sıkıntılar elbet sona erecek, zalimler dünyada da ahirette de acı bir akıbete maruz kalacaktır. İnananlar, Allah’ın yardımıyla mutlaka galip gelecektir.
Bu mübarek Cuma gününde Rabbimize el açıp şöyle niyaz ediyoruz: Allah’ım! Bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de topluca katledilen mağdur ve mazlum Filistinlilere yardım eyle!
Yeryüzünde zulme uğrayan tüm mazlumlara imdat eyle! Vatanımızı, milletimizi ve bütün insanlığı her türlü kötülükten muhafaza eyle!
Başta Filistin ve Doğu Türkistan’da olmak üzere ezilen, horlanan, zulmedilen, katledilen Müslümanların üzerinden inkârcı zalimlerin baskısını, zulmünü kaldır Allahım!
Alçakça yöntemlerle Filistinlileri katletmeye devam eden ve Gazze'de tarihin en acımasız soykırımını gerçekleştiren Siyonist zalimleri yerin dibine geçir Allahım!
İnkârcı Siyonist zalimlerin ve onların hamisi ve en az onlar kadar zalim Amerikalı emperyalistlerin insanlar ve inananlar için hazırladığı tüm tuzakları boşa çıkar! Onların tuzaklarını kendi başlarına geçir Allahım!
Ey mazlumların Rabbi! Zalimler güruhuna karşı, mazlum başta Gazzeliler ve Doğu Türkistanlılar olmak üzere yüreği onlarla birlikte çarpan, onlarla birlikte ağlayan, onlarla birlikte kanayan şu Müslümanlara yardım et!
Kahraman Gazzeli mücahidleri sahipsiz bırakma! Onların ayaklarını sabit kıl!
Zalim inkârcıları, Siyonist katilleri ve küresel zorbaları kahr-u perişan eyle!
İnkârcı ve işgalci zalimlere, Siyonist katillere ve destekçilerine çetin ve şiddetli azabını, gazabını ve yakalamanı göster!
Ve yâ Rabbi, Biz inananları bağışla!
Rahmetini esirgeme üzerimizden…
Amin! Ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l- âlemîn.
Tüm şehidlerimiz için, özellikle Gazze'de şehid düşen Filistinliler için El-Fâtiha!
Cumanız mübarek olsun.
https://youtu.be/baQYfngNI_Q?si=9Qs68LwGLT7EHZHd
Hadis âlimi M. Emin Saraç Hoca'nın vefatının 3’üncü sene-i devriyesi münasebetiyle İstanbul Valimiz Sayın Davut Gül’ün katılımı ile 18 Şubat Pazar günü akşam namazından sonra Fatih Camii'nde düzenlenen anma programında Kur'an-ı Kerim, Mevlid-i Şerif ve İlahiler okundu, Hatim duası edildi.
Fatih Camii’nde 65 yıl boyunca, tefsir, hadis ve fıkıh dersi veren, yurt içinden olduğu kadar yurt dışından da yüzlerce talebe yetiştiren, ülkemizin önde gelen İslam âlimlerinden, rahmetli babamın kadim dostu merhum M. Emin Saraç Hocamızı, dâr-ı bekâ’ya irtihalinin 3'üncü sene-i devriyesi vesilesiyle rahmetle yâd ediyorum. Ruhu şâd, kabri nur, mekânı cennet olsun.
https://youtu.be/OuHRHXW6-LA
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve farklı ülkelerden İslam alimleriyle birlikte
Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nde Cuma namazında bir araya geldi. Cuma namazını Diyanet
İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez kıldırırken Cuma
hutbesinin konusu işgalci siyonist İsrail'in soykırım yaptığı Gazze oldu.
Cuma hutbesini irâd eden Prof. Dr.
Mehmet Görmez, Gazze için harekete geçme çağrısında bulundu.
Görmez Cuma hutbesinde şu
ifadelerde bulundu:
Aziz kardeşlerim! Allah'ın selamı
rahmeti bereketi üzerinize olsun, Cumanız mübarek olsun. Kerim kitabımız
Kur'an'ın dilinde ‘vema lekum’ diye bir ifade vardır. ‘Vema lekum’; “Ne oluyor
size” demektir, “Size yakışıyor mu” demektir. Pek çok ayet bu ikaz
ve uyarı içeren ifadeyle başlar. Onlardan birisi az önce okuduğum, Nisa Suresi
75. ayettir. “Ne oluyor ki; size Allah yolunda savaşmıyorsunuz,
öldürülenleri korumak için harekete geçmiyorsunuz! Ne oluyor size ki; zayıf
düşmüş, zor durumda kalmış kadınlar,
erkekler, çocuklar için mücadele etmiyorsunuz. Ne oluyor size ki; ‘Bu halkı
zalim olan beldeden bizi kurtaran kimse yok mu, kimse yok mu?’ diye feryat eden
kardeşlerinize yardım etmiyorsunuz. Ne oluyor size ki; ‘Katından bize sahip
çıkacak bir veli gönder, bir yar ve yardımcı gönder’ diye yalvaran yakaran
kardeşlerinizin imdadına yetişiyorsunuz.”
Aziz kardeşlerim! 3 ayı aşkındır
İslam coğrafyasında yaşadığımız büyük acıları dikkate aldığımızda bu ayeti
okuyan her mü’min sanki bugün nazil olmuş gibi güçlü bir inanca sahip olur.
Ayet günümüze adeta şöyle sesleniyor; “Ey insanlar! Ne oluyor ki, size 134 gündür insanlık
tarihinin en vahşi katliamını seyrediyorsunuz! Ne oluyor size ki her yaşta ve
her durumdaki insanın alçakça katledilişine yeterince ses çıkarmıyorsunuz. Ey
Müslümanlar! Size ne oluyor ki; daracık bir sahil şehrinde abluka altına alınmış
bir halkın topyekûn soykırıma uğramasına seyirci kalıyorsunuz! Ne oluyor size
ki; her gün, her dakika insanlığın ortak vicdanına olan güvenin yitirilişine
adeta kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Ey insanlar! Çocuklar, bebekler ölüyor.
Mabetlerdeki dua ve ibadet bombalanıyor. Çocukların masumiyeti hedef alınıyor.
Sizler neredesiniz! Hastanelerdeki şifa katlediliyor, barınaklardaki iltica
enkaza çevriliyor. Size ne oluyor da bütün bunlara kulak çıkıyorsunuz.”
Aziz kardeşlerim tam 134 gündür,
Gazze'de devam eden bu vahşet ve saldırı bugünlerde yeni bir aşamaya geçmiş
bulunuyor. Katliamın en çetin günlerine, soykırımın ziyadesine eriyor. Bir
zamanlar arkasında firavunun orduları varken Mısır'dan çıkıp Sina Çölü’ne
sığınanlar, bugün aynı firavunun işgal ordusuna dönüşüp ocaklarını
söndürdükleri Gazzeli mazlum ve müstezafları yine aynı yere, yani Sina Çölü’ne
sürmenin planlarını yapıyor. Gazzeli mazlum ve müstezafları yine
aynı yere sürgün ediyor. Açlığa, susuzluğa mahkum etmenin ilaçtan, ışıktan,
gıdadan mahrum bırakmanın hesabını yapıyor. Şimdilerde Refah adındaki sınır
kapısına sıkıştırılmış mazlum çocuklar, mahzun kadınlar, mağdur yaşlılar bir
kez daha toplu bir katliamla karşı karşıya. Ve ne acıdır ki, Ümmet kendi refahını bozmamak için
kardeşlerinin son sığınağı Refah’ta soykırıma uğramalarına seyirci kalmaktan
başka bir yol bulamıyor.
Aziz kardeşlerim, bugün bu
sebeple insanlık tarihinin en kadim mabedi, Fatih Sultan Mehmet'in ümmete en
büyük emaneti Ayasofya'nın minberinden belki de bir kez daha iki çağrıda
bulunmak istiyorum. Biri bütün insanlığa, insanlık onurunu taşıyan herkese,
diğeri ise tüm Müslümanlara, İslam'ın haysiyetini taşıyan bütün İslam ümmetine.
Birinci çağrım insanlığadır. Ey
Nas, ey bu alemde insan diye ünlenen eşref-i mahluk, ey insanlık alemi! Şunu
biliniz ki; Gazze'de yürütülen katliam, zulüm ve vahşet sadece
Gazzelilere yönelik değildir. Bu bütün insanlığa karşı işlenmiş
bir suçtur, yapılmış bir soykırımdır. Filistinli çocuklara yapılanlar sizin çocuklarınıza da
yöneliktir. Filistinli kadınlara yapılanlar sizin kadınlarınıza
da yöneliktir. Bu savaş fıtrata yönelik bir savaştır, bu savaş varoluşa karşı
bir işgal hareketidir, bu savaş insanlığa karşı bir harptir, bu savaş
yeryüzünü ifsattır. Yürütülen bu çirkin savaş, insanı insan kılan bütün
değerleredir. Allah'ın uğruna insanı yarattığı fıtratına zerk ettiği
bütün değerlere açılan bir savaştır.
Ey insanoğlu, biliniz ki;
insandan ziyade insanlığı yitirmek çok daha büyük bir ziyandır. Bu telafisi
mümkün olmayan bir hüsrandır. Bir tarafta sayılara döktüğümüz binlerce masum insan
hayatını kaybederken diğer taraftan bütün beşeriyetin özü olan insanlık
cevherini yitirmek üzereyiz. Unutmayalım ki; bugün bu katliamı
önlemek için bizleri insan kılan vicdanlarımızın harekete geçirmezsek kendi
elimizle insanlığımızı bitirmiş olacağız.
Ey Nas, ey insanlar, bugün
Gazze'de yürütülen vahşet sadece bir dinin mensuplarına yönelik değildir.
Sadece Muhammed Mustafa'nın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmetinin bir grubuna
yönelik değildir. Bu savaş Hz. İbrahim'e Hz. İsmail'e açılan bir savaştır, Hz.
İshak'a açılan bir savaştır. Hz. Yakup'un, Hz. Yusuf'un, Hz. Davut'un, Hz.
Süleyman'ın, Hz. Musa'nın, Hz. İsa'nın kısaca bütün peygamberlerin getirdiği
dini, ahlaki, insani bütün yüce evrensel değerlere yöneliktir.
Aziz Kardeşlerim! Bu suçun
doğrudan mağdurları; şüphesiz masum çocuklardır, mahzun
annelerdir, şifa bekleyen hastalardır, bir açık hava hapishanesinde yıllardır açlığa
yokluğa terk edilmiş özgürlüğüne, yurduna, mukaddesatına saldırılmış onurlu bir
halktır. Ancak bu cinayetin muhatapları bütün dünya milletleridir,
bütün inançlardan insanlık onuruna sahip olan herkestir. Bütün dünyanın bu
yaşananlarda ahlaki sorumluluğu vardır. Gazze'de olup bitenlere karşı çıkmak için Müslüman olmak
gerekmez, insan olmak yeterlidir. Bugün İzzet sahibi olmak
isteyen vicdanlı aziz olmayı murat eden her fert Gazzelilerin çığlığına koşmak
zorundadır, imdadına yetişmek mecburiyetindedir.
İkinci çağrım İslam ümmetinedir.
Ey alem-i İslam, neredesiniz, hani İslam dünyası nerede? Ey insanlık için
çıkarılmış en hayırlı Ümmet! En hayırlı Ümmet olduğumuzu bugün değil de ne
zaman göstereceğiz insanlığa. 2,5 milyonluk Gazze kendi kanında boğulurken 2,5 milyarlık
İslam alemi suskun kalmaya devam mı edecek? Ey bütün insanlığa
şahit kılınan Ümmet! Şahitliğimizin gereğini bugün değil de ne zaman yerine
getireceğiz? Ey İslam ümmeti! Gazze'de olup bitenler karşısında bugün
harekete geçmezsek şahitlik vasfımızın da hayırlı Ümmet oluşumuzun da vallahi
artık bir anlamı kalmayacaktır. Ey şahid ümmet, şuhedilillah olan
Ümmet! Biz
zulme ve mazluma şahit olmak için gönderilmedik, bütün insanlığa hakkın,
adaletin şahidi olarak gönderildik. Ey Ümmet-i şahide! Biz Ashab-ı Uhdud kıssasında
zikredilen, ateş dolu çukurlarda diri diri yakılan mü’minleri seyretmeye
gelmedik. Biz hakkı ve adaleti ayakta tutmak için gönderildik.
Ey İslam ümmeti, unutmamak
gerekir ki; ümmetin her ferdinin Allah'a karşı başkasına asla yüklemeyeceği bir
sorumluluğu vardır. Bilesiniz ki; bütün kınama ve sorumluluğu devletlere ve hükümetlere
yüklemek bizi kurtarmaz. Zamanımızı ihanetlere sızlanarak, hainlere lanet
okuyarak geçirmek bize yakışmaz.
Ey Müslümanlar, Hakkı
gören gözlerimizi yeniden bulalım, ilahi çağrıyı işiten kulaklarımızı yeniden
hissedelim. Rabbimize söz verdiğimiz şehadet getiren o dilimizi
yeniden bulalım. Resul’ün eli üzere biat eden o ellerimizi yeniden bulalım. Adalet
üzere bileylenen kılıcımızı bulalım, kardeşlik hukukunu bulalım.
Mazlumun yanında durmakla, zalime mukavemet etmekle edindiğimiz o kayıp izzeti
yeniden bulma zamanıdır. Ey aziz Ümmet! Vakit ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz Allah Resulü’nün
bizi kardeş kılan o muhteşem cümlelerini hatırlama zamanıdır. “Müslüman,
Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, zalimin eline terk etmez, onu aşağılamaz”
buyuran nice sözlerine kulak verelim.
Sözlerimi bitirirken vahyin
bize talim ettiği şu dua ile Rabbime iltica ediyorum: Rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ
alel kavmil kâfirîn. Allahümme münzilel-kitâb ve mücriyes-sehâb ve serial
hisab, Allahümmehzumul ahzâb, Allahümme’hzimhum ve zelzilhum ven-surnâ alel
gavmiz zalimin. (Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam
bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et. Ey kitabı indiren, hesabı çabuk
gören, orduları bozguna uğratan Allahım! Düşmanları hezimete uğrat ve onları
sars.)”
https://youtu.be/baQYfngNI_Q?si=gVRE7hHw-J1C8e1I
Şehit Vahit Kaşçıoğlu İHO öğrencileri,
İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına tepki göstermek ve
Filistinlilere destek olmak amacıyla okul bahçesinde bayraklı koreografi yaptı.
https://youtu.be/-VoE5udaDKI?si=XwBYKt_hMURvCoix
İstanbul Başakşehir'de "Eros" adlı kedinin
öldürüldüğü sitenin sakinleri, saldırganın tutuklanması talebiyle eylem
yaptı.
https://www.ntv.com.tr/turkiye/istanbulda-vahsice-oldurulen-eros-icin-yuruduler,MC9ih1PgIU27rlZ6PWvlmA
Cumanız mübarek olsun.
18 yaşındaki İbn Haldun Üniversitesi öğrencisi Zeynep Cilan dün gece Pendik'teki ailesinin yanından okula dönerken okulun yanındaki otobanda otomobil çarpması sonucu hayatını kaybetti. Senelerdir okul çevresinin aydınlatılması, trafik ışıklarının konulması ve hız sınırı uygulanmasını isteyen okul öğrencileri bugün "Zeynep'i ihmal öldürdü" diyerek eylem yaptı.
Gazetelerde üst düzey
yöneticilik yapan ve fıkra muharriri olarak okuyucularına hitap eden, bir dönem
İstanbul Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu üyeliği ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Gösteri Sanatları Merkezi Müdürlüğü yapan, Edebiyat, Sanat ve Kültür
Araştırmaları Derneği tarafından 29 Şubat 2009'da İstanbul'da bir saygı
toplantısı düzenlenen 2011 ESKADER Üstün Hizmet Ödülü, 2012 Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü, 2013 Türkiye Yazarlar Birliği Necip
Fazıl Kısakürek Ödülü ve TBMM Kültüre Hizmet Ödülü'nün de aralarında olduğu pek
çok ödüle değer görülen, kadim aile dostumuz, değerli büyüğüm, gazeteci, yazar,
senarist, aktör Üstün İnanç ağabeyime Cenab-ı Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.
Ruhu şâd, kabri nur, mekânı cennet olsun. Fedakâr eşi Meryem abla, oğulları
Ertuğrul ve Emre başta olmak üzere kederli ailesine, dost, akraba ile
sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Dünyanın en çok kazandıran programlarından Kim Milyoner Olmak İster'de bugün izleyicileri ekrana kilitleyen heyecan dolu anlar yaşandı.
Ünlü sunucu Kenan İmirzalıoğlu'nun sunumuyla ekranlara gelen Kim Milyoner Olmak İster'e katılan yarışmacılardan üniversite öğrencisi Simay Doğrusoy, başarılı bir performans sergiledi.
300 bin TL'lik soruyu gören yarışmacıya, sorulan "Filistin" sorusu gece damga vurdu..
SORU: "İsrail'in kurulduğu 1948'e kadar Filistinli Müslümanların Yahudilere sattıkları toplam arazi tüm Filistin topraklarının yaklaşık yüzde kaçı kadardır?"
A- 1
B- 11
C- 21
D- 31
Doğru Cevap: A şıkkı
Yarışmacı, soruya cevap vermek istemeyerek yarışmadan çekildi.
Sorulan soru üzerine Kenan İmirzalıoğlu, zulme karşı dik duruş sergileyerek tepkisini ortaya koydu.
İmirzalıoğu yaptığı açıklamada Filistinliler topraklarını sattı iddiasına sert yanıt vererek, "Bu zaten sebep değil. 'Filistinliler de topraklarını sattılar' diye konuşuyorlar ama gerçek burada. Filistinli Müslümanların 1948'e kadar sattığı topraklar, Filistin toplam yüz ölçümünün sadece yüzde 1'i. Gayri Müslümlerin sattıkları topraklarla beraber toplamında ise yüzde 5.5- 6'ya denk geliyor." dedi.
İsrail katliamına sert tepki göstereren Gigi kardeşler, örneğini veren İmirzalıoğlu, "Bella Hadid ve Gigi Hadid'in babası Filistinli. Onun babası kucak açıyor. Yahudi aileler ve birçok ülkeden kabul almıyor. Ve sonra 'Onlar hayatımızı mahvettiler lütfen umutlarımız karatmayın' diye bir gemiyle Filistin kıyısına geliyorlar. Hayfa'daki Limanı'nı da kızların babasının dedesi yaptırmış. Varlıklı da bir aile. Onlar sonra evlerine iki aileyi alıyorlar. Sonra Hadid'lerin babasını, annesi doğurmak için kendi ailesinin yanına gidiyor. Yine Filistin'de. Kucağında 9 günlük çocuğu var. Tekrar döndüklerinde evlerine aldıkları aileler tarafından içeri sokulmuyor. Artık İsrail o devleti kurmuş destek olmuş. Misafir oldukları evi de işgal etmişler. Gerçek ev sahiplerini eve almıyor. Anne diyor ki 'çocuğum üşüyecek sadece battaniye almak istiyorum'. O battaniyeyi almaya da izin verilmiyor." ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine yarışmacı "inanılmaz bir hikaye" diyerek duygularını dile getirdi.
İmirzalıoğlu devamında ise "Dünya bir an evvel barışa gider ve vahşilik canilik ortadan kalkar. Göz göre göre 21. yüzyılda insanlara resmen çocuklara kadınlara zulmediliyor. Ve buna karşı çıkan buna tweet atan insanlar da işinden ediliyor. Bizim saygı duyduğumuz medeni bulduğumuz özgürlükçü ülkeler dediğimiz yönetimler de bunları yapıyor." dedi.
https://youtu.be/aYTXYXHbmco?si=TXweDOhy1P5l0ClF